İşe Yarar Bir Şey (2017): Edebiyat İşimize Yarar Mı?

Filmin büyük bir kısmını kapsayan tren yolculuğu, karakterlerin tanıtılışı, yaratılan hafif gizem ve atmosfer düşünüldüğünde, oldukça başarılı ilerliyor. İkinci yarıda özellikle iç mekân sahnelerinde ise bu iyi kotarılmış özellikler, unutuluyor ve şiirselleştirilmeye çalışılan çiğ atmosferde eriyip gidiyor. Trenden çıkıldıktan sonraki bazı dış mekân sahneleri, karakterlerin sokaklarda yürüdüğü kısımlar yine de göze batmıyor. Ev içi sahnelerdeki naiflik, ölüm-yaşam gibi konuların geçtiği muhabbetler, filmin gizemini de atmosferini de sekteye uğratıyor ve tabir caizse hafif kalıyor. İlginçtir, mekanik olarak karakterler durduğunda senaryonun gücü de düşüyor. Buna istisna tek sekans, Leyla’nın lise arkadaşları ile 25 sene sonra ilk kez buluştuğu yemek sahnesi olarak gözüküyor. Filmin en hoş sahnesi ise Leyla’nın yemek dönüşü Kordon’da yürürken çellonun yükseldiği, binalar arasından Yavuz’un yattığı odanın ve üst komşusunun gözüktüğü kısımdı bana göre.
En azından şunu söyleyerek filme hakkını vermek gerekiyor. Bir edebiyatçının senaryo yazma aşamasına dahil edilmesi, “auteur” yönetmenlerimizin senaryo konusundaki beceriksizlikleri düşünüldüğünde sinemamız için önemli bir adım. Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Sait Faik Abasıyanık, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, İhsan Oktay Anar ve ilk başta hemen akla gelmeyen yazarlarımızın kitaplarının uyarlamalarına yol açması açısından kayda değer bir iş. Evet, tökezleyen sinemamız için edebiyat, işe yarar bir şey.