Ana Sayfa Eleştiriler Los lunes al sol (2002): Sosyal Adaletsizlik Masalı

Los lunes al sol (2002): Sosyal Adaletsizlik Masalı

Los lunes al sol (2002): Sosyal Adaletsizlik Masalı 7.5
0
Los lunes al sol, 2002 yapımı İspanyol filmi. Fernando León de Aranoa, İspanyanın 90lardan itibaren adından söz ettirmeye başlayan yönetmen. Toplumsal gerçekçi filmleriyle, zekice yazılmış senaryolarında işçi sınıfını ve insan ilişkilerini belli bir mizah ile anlatıyor. Akıcı hikâye anlatışı ve kendini belli etmeyen sahne geçişleri ile doğallığı yakalamış. Javier Bardem‘in oynadığı filmde, İspanyanın liman kenti Vigo’da işten çıkarılan bir grup tershane işçisinin öyküsü anlatılmaktadır. 2002 yılında “İspanyanın Oscar’ı” olarak tanımlanan Goya Ödüllerinde, 5 dalda ödül alan film, aynı yıl içerisinde Almadovar’ın Habla con ella filmini geride bırakarak  “En İyi Yabancı Film Oscar Aday Adayıseçilmiştir.

Film fordizm, kapitalizm ve küreselleşme gibi tüketim dünyasını, uluslararası toplulukların her zaman paraya sahip olanın yanında olup işçi sınıfını ezdiği sistemi, mizahi bir dille eleştirir. Özünde kapitalizmin doğrularını ve umutsuzluğu, öteki İspanya üzerinden oldukça sıradan bir öyküyü etkileyici bir şekilde seyirciye aktarır.

Etkileyici anlatımın da karakterler arası diyaloglar en büyük paya sahip. Santa (Javier Bardem), filmin en göze çarpan karakteri, Bardem’in Biutuful (2010) ile aklımda kalan en iyi iki performansından biri. Santa bizim için Don Kişot oluyor filmde, sokak lambalarından nefret ediyor ve değirmencesine savaşa giriyor onlarla. Avustralya’ya gitmek istiyor, uzak olanın güzel olduğuna inandırıyor, bedava peynirler yiyor ve bütün kadınları seviyor, bütün kadınlar da onu seviyor. Ailesi olmadığı için diğer arkadaşlarına göre hayata daha çok öfkelenip daha çok eğlenebiliyor aynı umutsuzluğun içinde.


Santa karakterinin barda arkadaşlarına bahsetmiş olduğu ‘ağustos böceği ile karınca’ hikâyesi, altında yatan alt metin ve kara-mizah ile birleştiğinde etkilemeden bırakmıyor seyirciyi. Bu hikâye, olabildiğince sosyal işleniyor filmde. Sorgulamak yerine ağustos böceği olmak kavramı ele alınıyor, elbette mizahi bir dil ile Santa tarafından; ‘’Bu karınca spekülasyoncu götün teki. Ayrıca masalda neden ağustos böceği olarak doğulduğunun sebebi anlatılmıyor. Çünkü ağustos böceği olarak doğduysan siki tuttun demektir.”

Diğer karakterlerle beraber orta yaşlı, işsiz ve umutsuz erkekleri farklı perspektiflerle izliyoruz. Jose (Luis Tosar), balık fabrikasında gece vardiyasında çalışan, karısını her gece işe uykuya hazırlanırken gönderiyor. Sabah uyandığında işten gelmiş karısını balık kokusu üzerine ‘umutsuzca’ deodorant boşaltırken görüyor. Özgüvenini yitiriyor, terk edilmekten korkuyor, aşık ve öfkeli bir şekilde her şeyin eskisi gibi olmasını diliyor ancak bankaya kredi çekmeye gittiğinde, ne bankada ne de artık evliliğinde kredisi kalmadığının farkına varıyor.

Amador (Celso Bugallo), içlerinde en yaşlı olanı, karısını annesi yerine koyup terk edildiğinde çaresiz kalıyor. Acısı en derin olanı ve ilk o pes ediyor. Santa’nın Amador’un evine girdiği sahne filmin dram yükünü çekmekle beraber seyirciye yönetmeni takdir etme fırsatı veriyor.

Lino (José Ángel Egido), neredeyse bütün film boyunca inanmak istediğine inanıyor, ısrarla iş arıyor. Yeni iş dünyasında orta-yaş krizi ile tanışıyor, oğlunun kazaklarını gizlice giyiyor, saçını tuvaletlerde gizlice boyuyor, son iş başvurusunda kendini görene kadar inatla iş arıyor.

Serguei (Serge Riaboukine), rus kozmonot olacakken, Sovyetler’in dağılmasından dolayı kapısından dönen anekdotları ile filmi derinleştiren karakter. İçlerinden biri şöyledir;

Sovyet Rusya dağılmıştır ve yıllar sonra iki komünist bir araya gelmiştir. Birinci şöyle der ‘’Dostum, çok kötü bir şey fark ettim, bize komünizmle ilgili anlatılan her şey yalanmış’’. Diğeri şöyle cevaplar ‘’Ben daha kötüsünü fark ettim, bize kapitalizmle ilgili anlatılan her şey doğruymuş’’.


Karakterlerimiz her gün eski iş arkadaşları olan ve kendini olabildiğince kurtarmış olan Rico’nun barına giderler. Ve yönetmen, kapitalizm, dayanışma, liberalizm, aile kavramı, umutsuzluk ve hatta Sovyet Rusya ile beraber komünizmi bu bara taşır. Bara kimse mutlu olmaya gitmez, olabildiğince kasvetli bir şekilde, iş saatleri içinde bu barda toplanılır ve hatta filmin omurgası sayılabilecek Santa’nın dokunaklı siyam ikizleri metaforu ile yaptığı dayanışma konuşması bu sahnelerden birindedir. Siyam ikizleri biri düşerse ötekinin de onunla beraber düşme durumunu işçi sınıfının yumruk şeklinde hareket etmesi gerektiğini vurguluyor.

Filmin sonlarına doğru, ilk önce Santa için direnişinin simgesi hâline gelmiş sokak lambasını kaybettiği mahkemeden sonra tekrar kırması ve ölen arkadaşlarının küllerini atmak için gemileri yakarcasına her pazartesi iş aramak için kullandıkları gemiyi kaçırıp arkadaşlarının külünü unutup tekrar bir pazartesi sabahına gemide beraber başlamaları, karakterlerimizi çaresizliğin döngüsü içinde bıraktığımızı anlatıyor.

Los lunes al sol, “bugün günlerden ne?” sorusu ile başlıyor ve tekrar aynı soru ve cevap ile bitiyor. Umutsuzluk içerisinde başlayan yeni bir hafta ve o haftanın ilk iş günü ‘’bugün pazartesi’’.

Puanlama

7.5

7.5
Kullanıcı Oyu: ( 1 oy ) 8.3

Kaan Aslan 24 yaşındayım. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesini bitirdim. Şuan Barcelona'da Marketing yüksek lisansında eğitimime devam etmekteyim. Sinema ve edebiyat benim için ilk zamanlar bir tutku olmuşken şu an yaşamam için birer ihtiyaçlar. Bu ihtiyaçlar çerçevesinde çevremdeki herkese yardım etmekten hep mutlu olmuşumdur.

Bir Cevap Yazın