Petite Maman (2021): Eskidendi, Çok Eskiden
Roland Barthes’in annesinin vefatından sonra tuttuğu notlar Journal de Deuil (Yas Günlüğü) başlığıyla yayınlanmıştı. 19 Kasım 1977’ye denk düşen notta ise şöyle bir ifade yer almakta:
”(Statülerin birbirine karışması.) Aylarca annesi oldum ben onun. Sanki kızımı kaybetmişim gibi (Bundan daha büyük acı olur mu? Hiç düşünmemiştim doğrusu.”
Céline Sciamma’nın son filmi Petite Maman dünya prömiyerini 2021 Berlin Film Festivali’nde yapmıştı. Türkiye’de ise henüz vizyona girebildi. Sciamma, Petite Maman’la sinemasında çok kullanılan motiflerden, çocukluk ve büyümek arasındaki döneme Portrait de la Jeune Fille en Feu’den sonra yeniden dönüş yapıyor.
Ayrıca İlginizi Çekebilir: Portrait of a Lady on Fire (2019): Orpheus’un Son Bakışı
Film, 8 yaşındaki Nelly’nin büyükannesinin ölümünün ardından, geçirilen birkaç güne odaklanıyor. Artık muhtemelen kullanılmayacak evi taşımak için annesiyle yola çıkan Nelly, eski ev taşına dursun ormanda, birlikte ağaç ev inşa etme serüvenine atıldığı, annesiyle aynı adı taşıyan Marion’la karşılaşır. Onların 72 dakikalık hikayesi o çok tuhaf ama bildiğimiz âna ışınlar bizi de. Taşınılan, terk edilen evin teker teker boşalan odalarına Nelly ile birlikte bir de biz bakıp çocukluk, oyun ve yas arasında dolaşan anlatıya tutunuruz. Tatilde, parkta, komşunun evinde rastlayıp kısa zamanı paylaştığımız, çok benzerimizi bulduğumuzu sandığımız, sonra kaybettiğimiz o dostla yeniden buluşuruz sanki. Yetişkin değil gibi. Bir oyun daha oynasak her şey düzelecek gibi. Kokunun hafızası değil seyirin hafızası. İzleyip hissi hatırlamak bu.
Turgenyev 150 yıl evvel, “inançsızlaşan” oğlunun dünyasına muhafazakar kalan babanın; birbirine tanıdık yabancıların hikayesini anlatırken; Sciamma, Petite Maman’da çağ ötesinden yasın ortaklaştırdığı, başka bir şeye değil ama bir oyuna inandırdığı, zamanı büktüğü bükerken de izleyicisine hadi sen de oyna diyebilen bir atmosfer kuruyor. Parmak sallayan babadansa artık birlikte oynadığımız, büyüdüğümüz annenin anlatısıyla karşı karşıya kalıyoruz. Oyunun iyileştirmesine, iyileştirmese dahi söylenemeyeni söyletebilmesine kendimizi bırakıyoruz.
Céline Sciamma’dan Çok Katmanlı Bir Aile Hikayesi Petite Maman
Sahi yasla nasıl baş edilir? Bir tarifi var mıdır? Peki ya kayıp ve izleyen yas süreciyle ilk yüzleşmemiz “hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken”den de evvelse? Çok sevdiğim bir yazarın söyleşisinde yazmaya harcadığı zamanın yarısını silmekle geçirdiğini okuduğumda şaşırmıştım. Sciamma’nın silebilme cesaretini ise şimdi anlamlandırabiliyorum. Bugüne dek yas hakkındaki tüm literatüre ve filmografiye hakim ancak bir yandan da yazabileceklerini reddeden bir tavır. Çocukluk hissini yeniden duyumsamayı sağlayabilen de bu sanırım. Hissin şiiri. Bilmişlik taslamadan. Kendine aldığın kadarıyla. Çocuk dünyasından içre ama çocukluğa dair kurulan, yinelenen ezberlerden beslenmeyen.
Filmden çıktıktan sonra aklıma ilkokulda uçtuğuma inandırdığım arkadaşlarım geliyor. Birkaç gündür de bu anı ile meşgulüm. Bir daha kimse uçtuğuma inanmayacak.
*Roland BARTHES, Yas Günlüğü (Çev. Mehmet Rıfat- Sema Rıfat), 1. Baskı, YKY, 2009 İstanbul, s.64.