Ana Sayfa Eleştiriler Riso Amaro / Acı Pirinç (1949)

Riso Amaro / Acı Pirinç (1949)

Riso Amaro / Acı Pirinç (1949)
1

İtalya’nın 1940’lı yıllarına kadar Mussolini rejimi etkisini göstermişti. O zamana kadar faşist yönetim dokunduğu her yere biz iz bırakıyordu. Bunlardan biri ise dönemin İtalyan sinemasıydı. Başka faşist rejimlere nazaran Mussolini sinema sektöründe kalıcı hasarlar bırakmamıştı. O dönemde yedi yüzü aşkın film çekildi. Bazıları propaganda ve rejimi destekler nitelikte olsa da çoğu bağımsız olarak oluştu. Hatta rejimin o dönemlerde sinema için büyük bir sinema okulu olan The Centro Sperimentale di Cinematografia ve aynı şekilde büyük bir tesis olan Cinecitta’yı kurdu. İtalyan Yeni Gerçekçiliği ise tam da bu aralar kendini göstermeye başladı. Literatürlerde Rosselini’nin Roma, Citta Aperta (1945)’sı bu akımın başlangıcı olarak kabul edilse de 1943 yapımı Visconti’nin Ossessione’nun akımın bütün özelliklerini taşıdığı için bazı kaynaklar tarafından asıl başlangıç olarak kabul edilir. Bu ayrıntılarda boğulmamak için İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin altın dönemine Savaş Sonrası İtalyan Yeni Gerçekçiliği demekte fayda var.

image-w1280Akımın kendini belli eden en önemli özelliğinin kameranın stüdyolardan taşıp sokağa inmesi olarak söyleyebiliriz. Bunun yanında amatör oyuncuların kullanılması ve güncel konulara değinilmesi,  bu akımın en önemli özellikleri olarak nitelendirilir. Akımın en önde gelen yönetmenleri Rosselini, De Sica ve Visconti olarak gösterilir. Giuseppe De Santis ise diğerleri kadar olmasa da 1949’da gösterime giren Riso amaro ile bu akıma büyük bir katkıda bulunmuştur. Akımın öncü filmlerine nazaran Riso amaro büyük bütçesi, uzun süren çekimleriyle göz doldurmuştur. Ayrıca De Santis’in Silvana karakteri üzerinden yarattığı süveterli kız (italyan maggiorata) ikonu ise sinemada cinselliğin ilk önemli tezahürlerinden oldu.

Riso amoro’nun başlangıç sekansı, Walter ve Francesca karakterlerinin çaldıkları kolye yüzünden polisten kaçmalarıyla açılıyor. Bir şekilde farklı yöne kaçıp birbirlerinden ayrılıyorlar. Kendisini İtalyan’ın güneyindeki pirinç tarlalarına atan Francesca geçmişini arkasında bıraksa da çalıntı kolyeyi yanında götürüyor. Hiç kimseyi tanımadığı, bu yabancı ortamda ona Silvana adındaki bir yabancı arka çıkıyor. İlk başta aralarında yalın bir ilişki kurulan iki kişi zamanla kendi menfaatlerini gözetmeye başlıyor ve çatışıyorlar. Hele araya bir aşk çıkmazı girdiği zaman olaylar çığrından çıkıyor. Ve bu iki karakter sürekli karşı karşıya geliyorlar.  Aşk ve para Silvana’ya bir şeyler yaptırmak için bir yaptırım aracından öteye gidemiyor.

risoamarobİtalyan Yeni Gerçekçiliği filmlerine bakıldığında o dönemdeki İtalyan’ın gündeminde yer alan sıkıntılara odaklanıyor. Yoksulluk, geçim sıkıntısı, işsizlik bunun başlıları. Riso amaro’da bu kalıpları rahatlıkla görebiliyoruz. Ama akımın diğer filmlerine bakarsak Riso amoro bu ana hatları biraz daha vurgulamadan geçiyor. Daha doğrusunu söylemek gerekirse hissettirdikleri bunlar. Ortada bir hırsızlık söz konusu ama bu hırsızlık Vittorio de Sica’nın meşhur Ladri di Biciclette’sindeki Antonio’nun bisikleti çalması gibi masumane durmuyor. Bu yüzden filmin dram tarafı sizin içinizi burkmuyor. Hatta kimi zaman filmin suç türüne kaydığını düşündürtüyor.

Riso amaro, Giuseppe De Santis’in en öne çıkan filmi İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımının bütün özelliklerini gösteriyor. Fakat Roma, Citta Aperta, Ladri di Biciclette ve Umberto D. gibi akımın başını çekemiyor. Ama sinemaseverlere sunduğu yeniliklerle de akımın vazgeçilmezleri arasına girmeyi başarıyor. Gösterime girdiği zamanlarda kapalı gişe oynayan Riso amaro aynı zamanda ülkemizde de aynı isimle uyarlanmış. Konu olarak birbirleriyle tam olarak örtüşmese de genel hatlarıyla çok büyük bir paydada buluşuyorlar. Yeni Gerçekçiliğe ilgi duyanlarının kaçırmaması gereken bir film.

Yorum(1)

Bir Cevap Yazın