Gizli Dünya / Room (2015)
Emma Donoghue’nin yazdığı aynı adlı kitaptan uyarlanan Kanada-İrlanda yapımı Gizli Dünya / Room bu hafta vizyona girdi. Aldığı ödüller ve Akademi Ödülleri’nde aldığı adaylıklar ile kendisine dikkat edilmesi gerektiğini gösterdi.
Ma(Anne) ve Jack(Çocuk) bir odada beş yıldır tutsak hayatı yaşamaktadırlar. Oda’nın en üstünde bulunan ve gökyüzüne bakan bir pencere haricinde(şifreli kapıyı saymaz isek) dışarı ile dolaylı yoldan bağlantı kurmasını sağlayan hiçbir şey yoktur. İçeride yaşayan iki kişinin de gerçek anlamda dünyası bu odadır. En azından dışarı ile hayatının hiçbir kısmında temas kurmayan ve tepe pencereden girip Cennet’ten odaya, annesinin karnına geldiği düşünen Jack için durum böyledir. Odanın dışına hiçbir şekilde çıkamadıklarından dolayı temel ihtiyaçlarını karşılamak için pazar günleri istedikleri herhangi bir eşyayı, Ma’yı kaçıran Old Nick onlara temin etmektedir. Bu yüzden Ma’ya göre ihtiyaçları belirlerken oldukça seçici davranması gerekmektedir. Fakat Jack’in 5. yaşına girerken pastasının üstünde mum olmadığı görüp annesine “Neden mum yok?” diye bağırdıktan sonra işin rengi değişir. Filmin bu anına kadar filmin parçalarını oturtmakta güçlük çekiyoruz. Ma’nın kaçırıldığını bir süre sonra tam olarak anlıyoruz. Yine de aklımızda soru işareti barındırmaya devam ediyoruz. Oda’ya nasıl ve neden girdiler? Ma’yı kaçıran kişinin kim olduğunu ve geçmişini sorguluyoruz. Aynı şekilde Oda’nın nasıl bir yerde olduğunu da düşünmeden edemiyoruz. Mum olayından sonra Ma, Jack’in gerçek dünyayı öğrenmesi için uygun yaşa geldiğini düşünüyor. Oda’nın hemen dışında ağaçların, denizlerin olduğunu ve televizyonda izlediği çoğu şeyin gerçek olduğunu söylüyor. Klozeti, lavaboyu, televizyonu kimlikleştiren Jack’de bu olayın yansıması o kadar olağan olmuyor. Bir süre sonra bu durumu sindiren Jack annesi tarafından bir kaçış planının merkezine konuluyor.
Çoğu sinemasever için film net bir şekilde iki kısıma ayrılıyor: Jack ve Ma Oda içindeyken ve dışındayken. Oda içinde varolan hikaye oldukça yoğun ve altı dolu bir senaryo barındırıyor. En önemlisi ise merak uyandırıcı. Ma ve Jack arasında geçen diyaloglar Lanthimos’un Dogtooth’unu andırıyor. Fakat Room genele bakıldığında daha yumuşak. Ma ve Jack’in onun tepesinde yer alan pencereye baktıkları anlar çaresizlik olarak seyirciye yansıyor. Oda’nın dışına çıkıldığı andan itibaren hikaye tamamen yön değiştiriyor. Merak uyandıran sahneler yerini Ma’nın travmasına ve Jack’in dış dünya ile adaptasyon sürecine bırakıyor. Bu süreci anne ve oğul Ma’nın anne ve babasının yanında geçiriyor. Çocuğun net bir şekilde travma geçirmesini beklerken anne bu olaydan daha çok etkileniyor. Bunu da annenin önceden dış dünyayı tecrübe etmesiyle bağdaştırabiliyoruz. Ma’nın öz babası üvey babasına kıyasla Jack’e oldukça soğuk davranıyor ve onu hiçbir şekilde sahiplenmiyor.
Filmin ilk yarısına oranla ikinci yarısı kaçırılan kişilerin post travmatik tavırlarına odaklanıyor. Filmin ilk yarısında içimizde uyanan merak duygusunu film boyunca hiçbir şekilde doyuramıyoruz. İkinci kısımda yer alan travmatik durumlar ise sadece o kısıma sıkıştırıldığı için hızlı bir şekilde geçiştirilmiş hissiyatı yaratıyor. Yani bu yüzden iki film gibi davranıyor. Bu yüzden izleyicide herhangi bir duygu oluşmasını engelliyor.
Önümüzdeki haftasonu Akademi Ödülleri’nde 4 dalda yarışacak olan Room iddalı ve kesin alır denilen En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde dışında zayıf halka olarak yarışacak ve muhtemel olarak 1 ödül ile geri dönecek. Brie Larson’ın filmin geneline hakim olan iyi oyunculuğu, duygu geçişlerindeki başarısı yadsınamaz bir gerçek. Frank, What Richard Did gibi filmlerle adını az çok duyuran yönetmen Lenny Abrahamson filmin ilk kısmında Oda’nın fiziksel yapısı yüzünden sık sık başvurduğu yakın çekim göz yorucu hale geliyor.
Room Oscar’a aday olmayıp aynı zamanda Brie Larson’ın oyunculuğu ön plana çıkmasaydı, bu senenin silik yapımları arasına adını yazdıracaktı. İlk yarısındaki sizde uyandıracağı merak unsuru için bile boş bulunan bir vakite sıkıştırılılabilir Room. İyi seyirler.
Yorum(1)