Ana Sayfa Eleştiriler Vortex (2021): Rüya İçinde Kötü Bir Rüya

Vortex (2021): Rüya İçinde Kötü Bir Rüya

Vortex (2021): Rüya İçinde Kötü Bir Rüya 8.0
0

Climax (2018) filminin bitiminde salondan çıktıktan sonra filmin bende bıraktığı sarhoşluğa benzer sersemletici bir etkiyle Gaspar Noé’nin sinemayı seyirlik olmaktan çıkarıp neredeyse fiziksel olarak nüfuz etmeyi becerebilen bir deneyime dönüştürmeye yaklaştırdığını düşünmüştüm. Filmin senaryosu itibariyle tepetaklak giden bir uyuşturucu deneyiminin kolektif bir deliliğe dönüşmesini takip eden baş döndürücü kamera hareketleri, epileptik ışık kullanımı ve hipnotik sekanslarıyla kusursuz bir biçim-içerik uyumu sunuyordu Noé. Elbette Climax filmi bu serüvenin başlangıcı değil, tabiri caizse bir climax noktasıydı. Noé’nin filmografisi özellikle Irreversible, Enter the Void ve Love gibi biçimsel olarak her seferinde farklılaşan ama temelde seyirciyi yakın markaja alarak rahatsız eden, portrelediği evrenin tedirgin bir gözlemcisi yapan filmlerden oluşuyor. Noé’nin bu ‘arttırılmış gerçeklik’ denemeleri 2019’da gösterime giren orta metraj filmi Lux Æterna’da bambaşka bir noktaya ulaşarak filmin büyük bir kısmında kadrajın bazen ikiye bazen üçe bölündüğü bir eşzamanlılık kurgusu yaratmıştı. Ancak farklı sekansların perdede aynı anda sunulması gerçeklik hissinden çok farklı mekanlarda aynı anda konuşan insanların diyaloglarını ve hareketlerini takip edilemez kılmış, seyirci için göz yorucu bir deneyime dönüşmüştü.

vortex 2021

İşte Gaspar Noé, Lux Æterna’da denediği ve bence başarısız olduğu bölünmüş ekran kurgusunu film içerisinde işler hale getirmenin yolunu nihayet son filmi Vortex’te bulmuş. Özellikle senaryonun bu tercihin kusursuza yakın işlenmesinin yolunu açtığını söyleyerek başlayalım. Vortex, alışılagelmedik bir biçimde, Noé’nin en farklı, deyim yerindeyse en uysal filmi. Uçarı bir yönetmenin uçlarda gezen filmografisinin aksine ayakları yere basan bir drama filmi Vortex. Demans hastası yaşlı bir kadın (Françoise Lebrun) ve ilerleyen yaşına ve kalp hastalığına rağmen sinema ve düşler hakkında yeni bir kitap yazmaya çalışan kocasının (Dario Argento) gündelik yaşamına odaklanan film günden güne eriyen bir zihnin tüm duygusal yükünü seyircinin üzerine boca ediyor. Büyük ölçüde bir tek mekân filmi gibi tasarlayarak yaşlı çiftin dört duvar arasındaki yaşam mücadelesini klostrofobik bir atmosferle aktarıyor Noé. Bu çiftin onları ara sıra ziyarete gelen oğlu ve torunu dışında kadraja girip çıkan da pek yok. İki kişilik bir yalnızlık filmi Vortex.

Ayrıca İlginizi Çekebilir: Irréversible (2002)

Demans da iki kişilik bir hastalık zira, bana kalırsa. Zihnen kontrolün tamamen yittiği noktada en az bir başka kişi, mecburen o rotasını kaybetmiş zihnin direksiyonuna geçmek zorunda. En yakınları değilse de bu bazen sosyal hizmet görevlileri bazen de özel bakımevi çalışanları olur. Ama her durumda iki kişiliktir. Bu yüzden, Noé’nin bölünmüş ekran tercihi bu tek zihinde yaşanan aslında iki kişilik yaşamın portrelenmesiyle kusursuz bir biçimde örtüşüyor. Lui ve Elle’in, aynı evin içinde farklı odalarda, etrafındakileri bile aynı algılamadıkları noktada kadrajı ikiye bölüyor Noé. Bir yandan kendi işlerine gömülmüş, kitabıyla ilgili detaylarla uğraşan Lui’yi sık sık eşini kontrol ederken görüyoruz. Böyle anlarda kadrajları kesişiyor, birbirine karşıt açılardan iki ekranda aynı sahneyi izlemeye devam ediyoruz. Mekânsal olarak farklı konumlandıklarında ise Noé’nin bölünmüş ekran vasıtasıyla yarattığı paralel kurgu demansın sarsıcı etkisini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ekranın bir yanında ne yaptığını bilen bir bilinçle daktilosunun başında kafa yoran Lui’yi izlerken ekranın diğer yanında yaşlı kadının mânâdan bütünüyle yoksun hareketlerini, bir zihin bulanıklığı içinde oradan oraya savruluşunu gözlemliyoruz. Bilinçsizce evden çıkarak oyuncak almak için girdiği bir markette sanki bir labirentin duvarları gibi üzerine çöken rafların arasında yolunu kaybetmiş bir şekilde dolaşırken yaşadığı tedirginliğe, tekinsizlik hissine biz de ortak oluyoruz. O market sanki birden yaşlı kadının yorgun zihninin bir metaforuna dönüşüyor; onunla birlikte bir hiçliğin ortasında kayboluyor, ekranın diğer yarısında sokaklarda onu arayan eşi Lui tarafından bulunmayı bekliyoruz.

vortex

Ekranı ikiye bölme tercihinin hikayedeki duygunun aktarımına katkısı sadece bununla sınırlı değil. Her ne kadar demanslı eşine kıyasla Lui karakteri kitap yazabilecek kadar yerinde bir akıl sağlığını temsil ediyorsa da çok geçmeden onun da ciddi bir kalp sorunu olduğunu öğreniyoruz. Yorgun bir zihni daha önce kriz geçirmiş yorgun bir kalple aynı çatı altında birleştiriyor Noé. Böylece ölüme hiç de uzak olmayan iki ayrı yaşamın ruh halini günbegün eşzamanlı olarak izliyoruz, daha doğrusu, boğazda bir yumruyla sessizce tanıklık ediyoruz. Ekranın bir yanını belki de ölüme dair bile farkındalığı olmayan bir kayıtsızlık, bir yanını ise endişeyle kabullenme arasında gidip gelen bir çaresizlik kaplıyor. Neyse ki Noé filmin çöktükçe çöken duygu yoğun atmosferini dağıtmak için bir formül buluyor ve ara sıra anne-babasını ziyarete giden Stéphane’ın oğlu Kiki’nin ölçüsüz yaramazlıklarını beklenmedik anlara serpiştirerek gülümsenecek bir sebep yaratıyor. Stéphane ise filmin tamamında arada bir gözüken önemsiz bir yan karakter gibi düşünülse de hem annesiyle hem babasıyla kurduğu belki de gecikmiş bir şefkat ilişkisini kaygı ve çaresizlikle harmanlayarak en kritik anlarda filmin duygu yükünü sırtlanan bir profil çiziyor. İzleyici olarak, ölüm duygusuna dahi yabancılaşmış bu yaşlı çift yerine, kaçınılmaz olarak, hızla sona yaklaşmakta olan bir treni umutsuz telkinleriyle de olsa en azından yavaşlatmaya çalışan Stéphane’la özdeşleşiyoruz. Alex Lutz’un mükemmele yakın oyunculuğuyla hayat verdiği Stéphane karakteri, anne ve babasıyla geçirdiği her ânı bir tür vakitsiz ve erken başlamış bir yas süreci gibi geçiriyor. Onunla birlikte biz de öyle.

Ayrıca İlginizi Çekebilir: Men (2022): Mesele Hegemonik Erkeklik Mi, Erkekler Mi?

Vortex, Haneke’nin Amour (2012) filminden mülhem bir aşk filmi aynı zamanda. Basit ve sıradan diyalogların, minimal jestlerin arasına yerleştirilmiş birbiri için kaygılanmanın en rafine örneklerinden birini sunuyor. ‘Hayat rüya içinde bir rüyadır.’ Gaspar Noé’nin Edgar Allan Poe şiirinden yaşlı çiftin diyaloglarına buyur ettiği bu sözlerle açılıyor film ve sonrasında olanlar zihin dahil her şeyin uçucu olduğu kötü bir rüya gibi seyrediyor. Bu bakımdan Vortex, hayata dair kitabın ortasından konuşan, izleyiciyi bu çıplak gerçeklikle yüzleşmeye zorlayan bir film.

 

Puanlama

8.0

8.0
Kullanıcı Oyu: ( 0 oy ) 0

Bir Cevap Yazın