Ana Sayfa Vizyon The Favourite (2018): Saray’ın Gözdesi Kim Olacak?

The Favourite (2018): Saray’ın Gözdesi Kim Olacak?

The Favourite (2018): Saray’ın Gözdesi Kim Olacak? 9.5
0
Yazıda filmin içeriğine dair birçok sürprizbozan yer almaktadır.

The Favourite, Kraliçe Anne’in hükümde olduğu 18. yüzyıl İngiltere’sinde geçen bir dönem filmi. Yeni Yunan Dalgası’nın başarılı temsilcilerinden Yorgos Lanthimos tarafından yönetilen film, Olivia Colman, Rachel Weisz ve Emma Stone’un muazzam performanslarıyla büyüledikleri bir tarihi drama. İngiliz Kraliyetinin daha önce üzerinde pek durulmamış bir dönemini ekranlara getiren film, Lanthimos filmografisi açısından da farklı bir yere sahip. Çünkü yönetmenin yönettiği ama senaryosunun yazımında yer almadığı ilk film bu. Dogtooth, The Lobster ve The Killing of a Sacred Deer gibi filmlerinde mitolojik hikayelere, sıra dışı dünyalara yer veren Lanthimos, kostümlü bir saray hikayesi olan The Favourite’ta tarihi karakterlere yer veren gerçekçi bir dünya yaratıyor ve bunu imzası haline gelmiş aykırı anlatımından biraz uzaklaşarak ve farklı teknik yaklaşımından taviz vermeden yapmayı başarıyor. Lanthimos’un türe yenilik katan yaklaşımı ise The Favourite’ı ödül sezonlarında görmeye alıştığımız bir “formül” filmi olmaktan kurtarıp zevkle izlenen, sürükleyici bir komedi/dram haline getiriyor.

18. yüzyıl İngiltere’sinde geçen ve Kraliçe Anne’den (Olivia Colman) yararlanarak kendi çıkarlarına ulaşmaya çalışan iki kadının (Sarah ve Abigail) gerçek hikâyesinden esinlenen film, tarihsel gerçeklerle bağı koparılmamış bir film. Savaşların yoğun olduğu ve iki partinin (Whig’ler ve Tory’ler) siyasi gücü eline almak için sıkı bir mücadelede olduğu bir dönem var karşımızda. Lanthimos, dönemin durumunu bu üç kadın üzerinden anlatırken tarihe ve iktidara dair şeyler söylemeyi de ihmal etmiyor. Hikayenin merkezinde politik oyunların değil de Anne, Sarah ve Abigail’in birbirleriyle olan ilişkilerinin olması ise filmi alışık olduğumuz dönem filmlerinden ayırıyor.

Kraliçe Anne, sürekli hastalıklarla boğuşan, bu nedenle de hayatın keyfini yeterince çıkaramayan birisi. Ayrıca utangaç ve çocuksu bir yapıya da sahip. Tüm bunlara ek olarak hem devlet yönetimi konusunda çok bilgili değil hem de halkın durumundan bihaber. Siyasi bakımdan bu yetersizliği onu hükümdarlık koltuğunda zayıf gösterirken yaşadığı kişisel problemler ise onun duygusal açıdan savunmasız bir konuma gelmesine neden oluyor. Bu durum da kraliçeye ihtiyacı olan ilgiyi ve sevgiyi sağlayan kişinin yani kraliçenin “favorisi” konumuna gelen kişinin onu yönlendirebilmesini sağlıyor. Bu da bir bakıma sarayın gözdesi olan kişinin hükümetle ilgili verilecek kararlara ortak olması demek oluyor.

Anne, siyasi yetersizliği nedeniyle devlet işlerini yürütmekte zorluk yaşadığı için Malborough düşesi Sarah’ya (Rachel Weisz) birçok konuda bel bağlamış durumda. Hükümete dair son kararları o veriyor olsa da bu kararları alırken Sarah’nın etkisinde kaldığı açıkça görülüyor. Bu durum en net olarak, dönemin iki siyasi partisinin mücadelesiyle ilgili verilen kararlardan belli oluyor. Sarah ile eşi Lord Malborough (Mark Gatiss) Whig’lerin tarafında bulunup Fransa’yla süregelen savaşın devam etmesi ve vergilerin arttırılması gerektiğini savunurken başlarında Harley’nin (Nicholas Hoult) bulunduğu Tory’ler ise savaşın sona erdirilip Fransa’yla barış yapılması ve vergilerin arttırılmaması gerektiğini, aksi takdirde halkın isyan edeceğini öne sürüyorlar. Film boyunca bu tartışmalar devam ederken birkaç kez Anne’in Tory’lerle aynı düşüncede olduğu belli oluyor ancak kararlarını yine de Sarah’ın tavsiyelerine uyarak aldığını görüyoruz. İkili arasında uzun zamandır var olan ilişki ve bunun sonucunda oturmuş dinamikler ise Sarah’nın kuzeni Abigail’in saraya gelişiyle bozuluyor. Kumarbaz babası nedeniyle tüm statüsünü yitirmiş genç bir kadın o. Toplumsal tabakanın en alt sınıfında yer alan Abigail, saraya aşağı pozisyonda bir işle giriyor ve kısa sürede kraliçenin ilgisini çekmeyi başarıyor. Böylece saray içindeki yükselişi de başlamış oluyor. Bu durum Sarah ile Abigail arasında kraliçenin gözdesi olmak için girilen acımasız bir mücadeleyi de beraberinde getiriyor. Akıllı ve kurnaz olduğu kadar sevimli ve çekici de olan Abigail’in zaman geçtikçe Sarah’ya benzediğini ve ikili arasındaki rekabetin gittikçe kızışacağını görüyoruz.

Asıl hedefi hizmetçi olmaktan kurtularak eski statüsünü geri kazanmak olan Abigail ile hükümet kararlarını yönetme konusunda önemli bir yere sahip olan ve bunu sürdürmek isteyen Sarah karşı karşıyalar. Çünkü ikisi de bu istediklerine ulaşmanın yolunun kraliçenin gözdesi olmaktan geçtiğini biliyorlar ve bu yolda birbirlerini alt etmek için her yola başvurmaktan da geri kalmıyorlar. The Favourite’ta bu üç karakter arasındaki güç dengelerinin değişimi, filmin esas dinamiğini oluşturuyor. Film boyunca güç dengesinin sürekli değiştiğine şahit oluyoruz. Ancak filmin asıl derdi iktidar mücadelesini anlatmak, politik oyunları göstermek değil, Lanthimos’un esas amacı bu üç kadın arasındaki duygusal ve cinsel ilişkileri incelemek. Ki bu durum dolaylı olarak dönemin durumunun da incelenmesine neden oluyor çünkü Anne’in sevgi ve ilgiye aç yapısı ona bunları sunan kişinin sarayda verilen kararlara ortak olmasını sağlıyor.

Olivia Colman’ın tüm muhteşemliği ile canlandırdığı Kraliçe Anne gerçekten çok özel bir karakter. Alışılmış iktidar figürlerinin tam zıttı diyebileceğimiz Anne, film boyunca hem bedensel hem de zihinsel olarak acı çeken, gittikçe daha zayıf hale gelen, oldukça savunmasız bir figür. Trajedi ve çaresizlikle dolu bir hikaye onunkisi. Çocuklarını kaybetmesinin etkisini bir türlü atlatamamış, hayatta ne istediğini asla tam olarak çözemeyen birisi o. Sarah ile Abigail ne istedikleri belli olan, arzu ve hedeflerini kestirebildiğimiz karakterler iken Anne ülke yönetimi konusunda ne yapması gerektiğini, alması gereken kararları belirleyemeyen, hatta kimi sevmesi gerektiğine bile tam olarak karar veremeyen, arada kalmış bir karakter. Onun bu yapısı hem kendisinin açıklarının çok belli olmasına hem de başkalarına bağımlı olmasına neden oluyor ancak yine de çevresinde olan bitenin, kimin çıkarının ne olduğunun da farkında. Sarah ile Abigail’in hedeflerinin ve aralarındaki rekabetin farkında olması Anne’in sürekli bir sevgi arayışında oluşunu ise değiştirmiyor. Çünkü hükümdarlıkta olmasının ona sağladığı bir sürü olanağa rağmen hala çok yalnız bir insan Anne ve ihtiyacı olan şeyleri Sarah ve Abigail’de aramaya devam ediyor. Görüldüğü üzere Lanthimos ile Colman son yılların belki de en karmaşık, derinlikli ve çelişkilerle dolu karakterini yaratmışlar. Ve bu karakterin filmin en güçlü yanlarından biri olduğu da çok açık. Ancak Colman’a eşlik eden Weisz ve Stone’un karakterleri de tıpkı kraliçe Anne gibi iyi yazılmış ve çok da iyi oynanmış karakterler. Hatta bu ikilinin de Colman’dan aşağı kalır yanı yok denilebilir. Bu üçlü öyle iyi ki favorinizi seçmekte oldukça zorlanacaksınız.

Karakterler arasındaki dengelerin sürekli değiştiği bu filmde, son sahnenin önemi de vurgulamak gerek. Burada artık sarayda asıl güce sahip kişinin kim olduğu belli oluyor. Film boyunca sarayın gözdesi olmak için süren mücadelenin son durumda kazananı olan Abigail sarayda kalmış ve bir şekilde Sarah’yı saraydan göndermeyi başarmıştır. Bu son sahnede ise “sarayın favorisi” ile kraliçe arasındaki güç dinamiği tam olarak ortaya koyuluyor. Anne sonunda Abigail’in gerçek yüzünü görüyor ve ona karşı olan üstünlüğünü belirtiyor. Ancak güç dengelerinin oturmuş olması, üç kadının da içinde mahkum olduğu durumlar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Anne gücünü belli etse bile Sarah’yı kovduğuna pişman olmuş, Abigail istediği statüye ulaşmış olsa da Anne’e bakmakla yükümlü, Sarah ise “ülkem için her şeyi yaparım” idealine sahip olmasına rağmen ülkesini terk etmek zorunda kaldığı bir durumla karşı karşıya. İlişkiler arasında meydana gelen sarsılmalar sonucunda ortaya çıkan bu durum kimseyi tam anlamıyla memnun etmiyor ve hikayeyi daha da trajik bir hale getiriyor.

The Favourite, birçok detayıyla seyircileri ters köşeye yatırmayı ve kalıpların dışına çıkmayı başarıyor. Yönetmen Lanthimos ile senaristlerin seçimler sonucunda erkeklerin egemen olduğu toplumda kadınların merkezde olduğu bir hikaye anlatılırken erkekler sadece üç kadın arasında oynanan güç oyununda birer piyon olarak kullanılmışlar. Joe Alwyn’in oynadığı Masham cinsel obje olarak kullanılan güzel yüzlü bir karakterden fazlası değilken olaylara daha çok dahil olan ve politik bakımdan ikili oyunların ortaya çıkmasına da ön ayak olan Harley (Nicholas Hoult) ise statü elde edilmek için kullanılan bir karakter. Ancak burada Nicholas Hoult’a özel bir parantez açmak lazım çünkü içinde bulunduğu her sahnede rol çalmayı başaracak kadar müthiş oynuyor. Dönem filmlerinde karşılaşılan klişelerin birçoğunun burada tersine dönmüş olması oldukça heyecan verici bir durum. Erkekler tarafından domine edilen politik durumun filmde gözden çıkarılması ve bir kadının rakibinin sadece bir başka kadın olabileceği düşüncesinin öne sürülmesi de filmi oldukça keyifli bir hale getiriyor.

The Favourite, üç oyuncusunun birbirlerini tamamlayan muazzam performanslarıyla damga vurdukları, bunun yanında prodüksiyon, kostüm ve makyaj konusunda da beklenen her şeye sahip bir dönem filmi. Ayrıca sadece kurduğu dünyada değil görüntülerinde de sahip olduğu gerçekçilikle ve dönemin ruhunu hissettiren müzikleriyle seyirciyi yaratılan atmosferin içine çeken, etkileyici bir film. Lanthimos’un kendine has dokunuşları ile yarattığı bu yenilikçi dönem filmi yılın en iyi filmlerinden biri.

Puanlama

9.5

9.5
Kullanıcı Oyu: ( 4 oylar ) 6.6

Bir Cevap Yazın