The Last Duel (2021): Ataerkil Toplumun Gölgesinde Kadın

Jasques Le Gris filmin ortalarına doğru alaycı bir şekilde elindeki kitaptaki bir satırda yazan ve olacakların habercisi olan “Elbet iki adam bir kadını sevebilir, bir kadın da iki adamı…” satırını okurken öylesine bir ifade olduğunu ve bunu öylesine okuduğunu varsayabiliriz. Fakat filmin bütünü için değerlendirdiğimizde bu cümlenin Ridley Scott’ın bu son harikası için birçok anlam ifade ettiğini söylemek mümkün.

Açılışında büyük bir arenanın iki farklı ucunda başkaları tarafından biraz sonra olacak olan düelloya hazırlanan iki soylu/rütbeli insan görüyoruz. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra bu ikilinin tam çarpışacakları anda asıl hikayeye yani bu düellonun yapılma sebebine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Sir Jean de Carrouges kendi bölgesinde tanınan bir şövalyedir. Yakın arkadaşı mı değil mi bir türlü anlamadığımız Jasques Le Gris ise bölgeleri denetleyen Pierre’in –Fransa kralının kuzeni- yaveri konumundadır. Jasques Le Gris bazı meziyetleri sayesinde Pierre’in yaverlikten biraz daha gözde arkadaşı konumuna evrilir. Bununla beraber bazı yetkileri artarken, bazı yeni yetkiler de elde ediyor. Bu durum yeni evlenecek ve babası yakın zaman içerisinde vefat edecek olan Jean de Carrouges için ister istemez birtakım sorunlara sebep olacaktır.

Yazının bundan sonraki kısımları sürprizbozanlar içerir.

Carrouges’in temelde evlenmek istemesinin sebebi adını ve soyunu devam ettirecek bir varis istemesidir. Yuva kurduğu ve soyadını verdiği kişi de Marguerite olacaktır. Marguerite güzelliği ile dikkatleri üzerine çeker. Hal böyle olunca da bir buluşma esnasında Gris de bu güzelliğe kayıtsız kalamaz. Bir süre sonra da aşkını ilan eder. Beklediği karşılığı bulamayan Gris de onu zorla elde eder. Olayı eşi ile paylaşan Marguerite’nin olayın doğruluğunu bir şekilde ispatlaması ve Jean’in sözde kirlenen adını temizlemesi için Gris’e hesap sorması gerekir. Bunun içinde yöntem bellidir. Uzun zaman önce yasaklanan düello tekrar gelecektir.

“Bu adam hep bana kötülük yapmak zorunda mı?”

Bu andan itibaren film yönetmen Akira Kurosawa’nın 1950 yapımı Rashomon’daki benzer bir anlatıyla yoluna devam ediyor. Rashomon’da ana karakterin başına gelen olayı karakterler üzerinden izliyorduk. Aynı şey The Last Duel için de söz konusu fakat onunla The Last Duel’in anlatısında ayrı düştüğü nokta ise Rashomon’da olayı farklı kişilerin gözünden farklı hikayeler üzerinden izledik. The Last Duel’de ise farklı kişilerin gözünden neredeyse aynı olay şeklinde izledik. Sadece hissedilen ve hissettirilen duyguların aktarımında küçük sapmalar ortaya çıkıyor.

Film kadınların cadı niyetiyle yakıldığı, ataerkil bir toplumun boy gösterdiği, kadının sözünün formalite icabı olduğu, erkeğin sözünün ise esas olduğu bir dönemde 1300’lü yılların Avrupası’nda geçiyor.  Hal böyle olunca Marguerite’nin itirafı sanılanın aksine sıradan bir itirafın ötesinde biraz da kadının toplumdaki yerini de açığa çıkartmak ve anlamak için oldukça zorlu bir itiraf olarak dikkat çekiyor. Sir Jean de Carrouges’in annesi Nicole de Carrauges’in bir kadın olarak Marguerite’nin yanında durmasını beklerken, zamanında onun da başına buna benzer olayın geldiğini ve bunu bir şekilde sineye çektiğini öğreniyoruz. Onunla doğal gidişatta empati kurmasını beklerken üstüne üstelik Marguerite’ye böyle bir olayı açığa çıkarttığı için azarlıyor. Jean de Carrouges ise dönemdeki ataerkil toplumu temsil ediyor. Marguerite’ye yapılanları Marguerite için önemli bulmadığı izlenimi veriyor. Daha çok halk içindeki imajına yapılan bir saldırı olarak sınıflandırıyor.

Merak Uyandıran Oyuncu Kadrosuyla The Last Duel

Başrolde Matt Damon, Adam Driver, Jodie Comer yer alıyor. Onlara ise Ben Affleck dikkat çekici Pierre karakteri ile eşlik ediyor. Hepsi üstüne düşüne fazlasıyla yapıyor. Karakterlerin özelliklerini vücut dillerine başarıyla yansıtıyorlar. Matt Damon ve Ben Affleck aynı zamanda aynı isimli kitaptan uyarlanan filmin genelde komedi ağırlıklı senaryolar yazan Nicole Holofcener ile beraber senaristleri arasında da yer alıyor. Damon ve Affleck, 1997 yılında Good Will Hunting filminin senaristliğini üstlenerek en iyi senaryo dalında Oscar kazanmıştı ama bu ikili The Last Duel’ın senaryo ayağında daha az sorumluluk alarak sadece kendi bölümlerinin senaryolarını yazmışlar. Jodie Comer ise bu yıl Free Guy adlı komedi filminde karekatürize bir karakterle izlemiştik. Burada çok daha farklı bir karakterle karşımıza çıkıyor. Büyük ihtimal de Jodie Comer’ı daha iddialı projelerde yer alması bu filmle beraber kaçınılmaz olacaktır.

Ridley Scott’ın adını tartışmamıza gerek olmadığını düşünüyorum. Çok rahat bir şekilde o olmasaydı sinemanın önemli bir parçası eksik kalacakmış diyebilirim. Tarifi zor çok önemli filme imza attı. Birini bile çekmek için çoğu şeyi feda edecek insan olduğuna inanıyorum. Ridley Scott’un 84 yaşında bu verimlilikte olması ise takdire şayan. Bu yıl The Last Duel’la beraber adından çokça söz ettiren House of Gucci filmine de imza attı. Ve halen de üretmeye hız kesmiyor. Açıkladığı takviminde yönetilecek ve yapımcılığını üstleneceği ona yakın film var.

Ayrıca İlginizi Çekebilir: House of Gucci (2021): Bir Türlü Anlatılamayan Bir Güç Elde Etme Hikayesi

Filmin en iyi yaptığı şey; tekrar tekrar izlediğimiz sahnelerin merak uyandırıcı şekilde ilk kez seyrediyormuş gibi izletebilmesi. Çok küçük detaylarda farklılıklar barındırıyor. Tabi izletebilmesindeki en büyük etmenlerden birinin de bu davada kim haklı sorusunu filmin hemen başlarında seyircinin içine alelade yerleştiriyor olmasıdır diye düşünüyorum. Bayağı olabilecek bir konuyu, bir ritim katarak, bu ritmi de inceden inceye artırarak Ridley Scott bana göre yılın en iyi filmlerinden birinin altına imzasını atıyor.