Ana Sayfa Eleştiriler Toronto Film Festivali Günlüğü 4 & 5: Great Absence, The End We Start From, Son Hasat

Toronto Film Festivali Günlüğü 4 & 5: Great Absence, The End We Start From, Son Hasat

Toronto Film Festivali Günlüğü 4 & 5: Great Absence, The End We Start From, Son Hasat
0

Gün 4

Great Absence

Japon yönetmen Kei Chikaura’nın henüz ikinci uzun metrajı olan Great Absence festivalin hem Platform bölümünde hem de en büyük ödül olan People’s Choice [Halkın Tercihi] ödülü için yarışıyor. Film, görece uzun süresi ve yavaş akan temposuna rağmen iyi kurgulanmış yapısıyla gizem unsurunu sonuna kadar koruyarak izleyiciyi tutmayı başarıyor. Takashi ve 20 yıl önce evi terk eden babası Yohji’nin yıllar sonra beklenmedik şartlarda bir araya gelişine odaklanan Great Absence flashback’ler yardımıyla bulmacalı bir kurgunun sularına giriyor, geçmişle yeniden bağ kurma ve aşk gibi temaların etrafında geziniyor. Fakat film, Takashi ve babası arasındaki ne 20 yıl önce kopuşla ne de 20 yıl sonraki yüzleşmeyle doğrudan ilgileniyor, aksine, Takashi babasının demanstan yorgun düşmüş zihnini 30 yıllık bir günlük defteri dolayımıyla kurcalarken, babasının ikinci evliliğinin başlangıcından bitişine değin en şiirsel ve en şiddetli anların tanığı oluyor. Takashi kendi deneyimi yerine babasıyla olan ilişkisini bu aşkın arka odalarına girerek yeniden konumlandırmanın yollarını arıyor. Chikaura, olgun bir sinema dili tutturarak Great Absence’in çok katmanlı senaryo yapısının altından başarıyla kalkıyor. Japon sinemasının önemli aktörlerinden Tatsuya Fuji’nin muhteşem oyunculuğunu da bu başarının altına yazmak gerekiyor.

Ayrıca İlginizi Çekebilir: Toronto Film Festivali Günlüğü 1: Kuru Otlar Üstüne, Perfect Days, Fallen Leaves

Close to You

close to you filmi konusu

Dominic Savage’tan queer bir eve dönüş filmi. Elliot Page’in trans bir karakteri oynadığı Close to You, Sam’in trans dönüşümünden beri yıllar sonra babasının doğum günü için ilk kez doğup büyüdüğü yerdeki ailesini ziyaretine ve geride bıraktığı eski hayatıyla yüzleşmesine odaklanıyor. Fakat eski hayatından çıkıp gelenler sadece ailesiyle sınırlı değil, artık evli ve çocuklu olan okuldan arkadaşı Katherine de umulmadık bir karşılaşmayla Sam’in hayatına yeniden girerek ikili arasında geçmişte arkadaşlık ardına gizlenmiş duyguların ortaya saçılmasına sebep oluyor. Sam’in yeni bedeni ve benliği geniş ailesinin arasında kabul görüyor ve destekleniyor gibi görünse de translık deneyiminin otantik bir nesne gibi tüm muhabbetlere konu olmasının verdiği rahatsızlık onu ev duygusunu hiç yitirmediği Katherine’e daha da yaklaştırıyor. Böylece gerçek anlamıyla eve dönüş, mecazi anlamda duygulanımsal bir eve dönüşle sonuçlanıyor. Elliot Page’in oyunculuğu gerçekten etkileyici, ancak daha da ilginç olan, tüm senaryonun diyalogsuz tasvirlerden oluşması. Dolayısıyla Savage’ın bu tercihi filmin bütün iskeletini doğaçlama üzerine kurarken oyuncuların hayal gücüne alan açıyor. İlk bakışta oldukça riskli duran bu deney, Elliot Page ve Hillary Baack’in akıl almaz performansları karşısında başarıyla sonuçlanıyor.

Ayrıca İlginizi Çekebilir: Toronto Film Festivali Günlüğü 2 & 3: The Boy and the Heron, Dead Don’t Hurt, One Life

Gün 5

The End We Start From
The End We Start From filmi konusu

The End We Start From felaket filmleri alt türünde annelik duygusunu da işin içine katarak kadın bakışına yer veren bir yapıt. Bir başka deyişle, bundan sonra daha da sık karşılaşacağımız iklim krizine göndermede bulunan ve felaket anlarında nasıl hayatta kalacağımız üzerine cevaplar arayan filmlerden biri daha. Killing Eve dizisinden tanıdığımız Jodie Comer apokaliptik bir sel felaketinin ortasında doğum yapan bir kadına hayat veriyor. Kocasıyla birlikte evlerini terk etmek zorunda kaldıkları andan itibaren patlayan kıtlık ve yağmacılık, filmi şiddetin hiçbir zaman ön planda gösterilmediği bir zombi filmine çeviriyor. Trajedi, Jodie Comer’in karakterini—ismini hiçbir zaman öğrenemiyoruz—yeni doğan bebeğiyle kıyametin ortasında yalnız bırakıyor ve aile draması gibi başlayan film Comer’in yolda karşılaştığı kadınlarla kurduğu bağlarla kadın dayanışması hikayesine evriliyor. Filmin bu noktada vadettiği birçok şey olsa da Comer’in annelik ve hayatta kalma içgüdüsüyle devam etme iradesinden başka duygusal bir çeşitliliğinin olmaması anlatıyı zayıflatıyor. Bu irade, zaman zaman senaryo yapısının rasyonalitesini sorgulatacak düzeye gelebiliyor. Jodie Comer’in hayran bırakan performansı olmasaydı filmin bu zaaflarının daha çok göze batacağını söyleyebiliriz. Yine de bir ilk filme göre The End We Start From hiç de fena bir yerde durmuyor. Yönetmen Mahalio Belo’nun sonraki yapıtları mutlaka sinemaseverlerin kıskacında olacaktır.

Son Hasat
son hasat filmi konusu

Festival seçkisine Türkiye’den seçilen Kuru Otlar Üzerine’yle birlikte iki filmden biri olan Son Hasat, Cemil Ağacıkoğlu’nun yönetmenliğinde Anadolu’nun bir köyünde kamış hasadına bağımlı ekonomik ilişkiler ağını sarmalayan orman kanunlarının bir portresini çiziyor. Filmin ana gerilimi oldukça pasif bir karakter görüntüsü veren Ali’nin (Hilmi Ahıska) hasadın etrafında dönen çıkar çatışmasının içine çekilmesiyle başlıyor. Son Hasat, hiçliğin ortasında bir gölün etrafında, şiddetin ve sömürünün normalleştiği haksız hukuksuz bir işçi mikrokozmunun tasvirini başarılı bir şekilde ortaya koyuyor. Filmin her biri bir fotoğraf karesi gibi tasarlanan görüntü yönetimi ne kadar kusursuzsa ritmi ve tempoyu belirleyen kurgusu o kadar zayıf kalıyor. Hem Ali ve eşi Aysel’in ayrı ayrı donuk karakterler olması hem de aralarındaki soğuk ve tuhaf iletişimsizlik filmin tempo sorununa eklemleniyor. Sürenin biraz daha kısalarak akışın sağlandığı bir versiyonunda filmin meselesinin daha çarpıcı bir şekilde öne çıkabileceğini düşündürüyor ister istemez. Buna karşılık Erdem Şenocak ve Ercan Kesal’ın hayat verdiği karakterler taşra insanının kurnazlığını ve küçük hesaplar peşinde koşmasını isabetli bir şekilde yakalamış.

Bir Cevap Yazın