Füruğ Ferruhzad: Şiirin Ayrık Otlarının Kara Hânesi
İranlı şair Furûğ i Ferruhzâd, 1934 yılında Tahran’da dünyaya geldi. 13-14 yaşlarında şiir yazmaya başlayan Ferruhzâd şiirlerini ilk olarak Hândenihâ dergisinde yayınladı. Sanat hayatını ressam ve şair olarak devam ettiriken ilk şiir kitabı 1954 yılından itibaren basılmaya başladı. 1958 yılı ve daha sonrasında ise resim ve şiir sanatları ile meşguliyetinin yanına sinema sanatını da ekledi.
Dönemin ünlü sanatçısı İbrâhim i Gülistan ile başta sinema olmak üzere çeşitli sanatlarda ortak çalışmaları oldu. Gülistan Film şirketinde yıllarca beraber çalıştılar. 1959 yılda sinema sanatını hakkında eğitim almak bu sanatı derinlemesine keşfetmek için İngiltere’ye gitti.
İngiltere dönüşü İbrâhim i Gülistan ile birkaç projede birlikte çalıştıktan sonra 1962’de Tebrîz’de cüzzamlıları konu alan belgeseli için çalışmalara başladı.
Bir yıl sonra 1963’te ise yine Tebrîz’de Hâne Siyâh Est filminin çekimlerini tamamladı. Bu film 1963 yılında Batı Almanya’da düzenlenen film festivalinde en iyi belgesel ödülüne layık görüldü.
Furûğ ilerleyen yıllarda ortak projelerde yer aldığı İbrâhim i Gülistan ile 1964 yılında Hişt u Âyine başlıklı bir film çektiler.
Furûğ i Ferruhzâd, The House of Black (1963) öykü merkezli kısa belgeseli ile, İran’ın kuzeybatısı Tebrîz’de “Baba Baghi” isimli toplulukta yaşayan cüzzamlı insanların yaşamını resmediyor.
Filmin dramını yunan korolarına benzeyen ve fakat fars dilinde söylenen övgü ve şükürle kuvvetlendiriyor Furûğ, şükretmeyi öğreten, kara’da (siyah) olsa ev\hane.
Çocuk-1: “Tanrım beni yarattığın için sana şükürler olsun! Bana yanan bir anne ve seven bir baba yarattığın için şükürler olsun.”
Çocuk-2: “Sana şükürler olsun ki akan suları ve bol meyveli ağaçları yarattın!”
Çocuk-3: “Bana çalışmam için el verdiğin için sana şükürler olsun!”
Çocuk-4: “Dünyanın güzelliklerini göreyim diye verdiğin gözler için şükürler olsun sana!”
Çocuk-5: “Güzel müzikleri duyayım diye bana verdiğin kulaklar için şükürler olsun!”
Çocuk-2: “Sana şükürler olsun ki akan suları ve bol meyveli ağaçları yarattın!”
Çocuk-3: “Bana çalışmam için el verdiğin için sana şükürler olsun!”
Çocuk-4: “Dünyanın güzelliklerini göreyim diye verdiğin gözler için şükürler olsun sana!”
Çocuk-5: “Güzel müzikleri duyayım diye bana verdiğin kulaklar için şükürler olsun!”
Filmin ilk sahnesinde aynada kendine ya da bize bakmakta olan kadın ya da son sahnede, Öğretmen: “Neden annemiz ve babamız için tanrıya şükretmeliyiz?” Çocuk: “Ben bilmiyorum. Benim ne annem var ne babam!” diyaloğu ile bir bütün olarak film yaşamın gerçekliğini berrak bir şekilde resmediyor.
Furûğ i Ferruhzâd‘ın 1964 yılında yayınlanmış olan Kayıp isimli şiiri ile aynada suretine bakan bu kadın arasında sinemasal bir benzerlik var:
Kayıp
bütün o çılgınlıklardan sonra ah yazık
inanasım gelmiyor, akıllanmışım
sanki “o” bende ölmüş ve ben bu yüzden
yorgun, suskun ve bomboşum
her an sorup duruyorum aynaya kederli
neyim artık, neyim gözünde
ve aynada görüyorum ki, ah
eski benden kalmamış bir gölge bile
Bu kısa belgesel Eski Ahit, Kur’an-ı Kerim ve Ferruhzâd’ın kendi şiirlerini okuduğu alıntılarla devam ederken, ekranda görmüş olduğumuz cüzzam hastalığına yakalanmış insanların imajı’ndan\görüntüsü’nden uzaklaşarak İran toplumunun modernleşmiş toplumsal hâlinin resmini görüyoruz.
Hâne Siyâh Est (The Black House), dış-ses olarak doktorun cüzzamın ne olduğu hakkındaki ayrıntılı bilgilendirmesi sağlıklı insan ve cüzzamlı arasındaki farkların bilimsel bir eğitim olarak izleyene açıklanmasını değil izleyenin Ferruhzâd’ın okuduğu şiirlerle doğaya, insana ve mekana bakışını derinleştirmek isteyen bir anlatı dili kullanıyor. Ferruhzâd, insanı sağlıklı beden cüzzamlı beden arasındaki karşıtlıklardan yola çıkarak, insanı ve insanî olmaklığı beden üzerinden değil bedeni aşan metafizik bir yolla tanımlamak istiyor.
Ahlaki ve politik olanın çatıştığı bu belgeselde yakın plan, geniş plan ve çifte pozlama gibi çeşitli çekim tekniği kullanan Ferruhzâd, bu çekim teknikleri ile izleyen ve ‘öteki’ arasındaki mesafeyi kısaltarak ‘öteki’ olanın yaşamının içine davet ediyor. Belgesel her ne kadar politik ve ahlaki olanın bir çatışması olsa da Ferruhzâd’ı kameranın arkasında insanları yardım etmeye teşvik eden bir aktivist olarak değil bir şair olarak konumlandırıyor.
Furûğ i Ferruhzâd, yetkin bir bakış açısıyla ‘öteki’ olanı, dışarıda kalanı belki de toplum için ‘ayrıksı ot’ diyebileceğimiz kesimi başarılı bir şekilde belgelemekte ve ahlakî ikilemleri, bu insanlarla tam bir hemhâl olma hâli düşüncesi ile şiirsel ve metafizik bir reddediş ile altüst etmektedir.
Hâne Siyâh Est (The Black House) isimli Ferruhzâd belgeselinde objektifine sürekli olarak derin anlamları olan imajları güçlendirmek için yapay ve manipülatif dezonformasyona uyramış imajlar kullanıyor ve kullanıdığı bu hünerli teknik ile inkar edilmiş , toplum tarafından dışlanmış insanların yaşam biçimlerini etkin bir biçimde fark edilebilir ve dolayısı ile toplum için ve toplum adına kabul edilebilir bir sınıra yaklaştırıyor.
Furûğ i Ferruhzâd, Hâne Siyâh Est ile ışık, gölge, çerçeve, imajları yan yana getirme tekniği, şiir, montaj, imge, metafor, imgeselliği sinema sanatının imkanları çerçevesinde kullanarak bir anlatı dili oluşturuyor ve Batı kendisini ne kadar geç keşfetse de İran sineması için bir anlatım dili teklif ediyor ve bu dil İran sinemasında yeni dalganın ilk örneği oluyor.
Etiketler:
ev karadır film incelemesi Forough Farrokhzad füruğ ferruhzad hane siyah est ibrahim gülistan inceleme iran şiiri iranian new wave kayıp şiir the black house